Okuma Süresi 2 dk, Ebru Narlı Sarıöz
Halk lugatında gönül bırakma diye bir deyim vardır. Kalp kırılması gibi olmasa da ona yakın hislerle deneyimlenir. Hemen hemen herkes zamanında birilerine gönül bırakmış ve bu hisle bir tanışıklığı olmuştur. Bu hissin içinden geçerken kendi kendine yapılan konuşmalardan bir tanesine bir örnek vereyim. “İşte ben zamanında onun için neler yaptım da karşılığı bu mu olacaktı, bu ne biçim bir arkadaş, tamam sildim onu.” Tanıdık geldi değil mi, o zaman okumaya devam et. Yok ben hiç böyle hissetmedim diyorsan senin okumaya devam etmene gerek yok 🙂

Eğer bu hisle sıkça karşılaşmaya başladıysan artık yüzleşme zamanı gelmiş olabilir. Sen de bir sevgi arsızı olabilirsin. Bu sevgi açlığı farketmeden bünyeye yerleşen sinsi bir parazit gibidir. Kurtulmak gerekir. Nereden kaynaklandığını bulamasan bile bunu fark etmek iyileşmeye giden yolda büyük bir adım. Zor sorular sorma zamanı gelmiş olabilir.
Acaba ben kendimi yeterince seviyor muyum?
Fark ettim ki kendi öz sevgin az veya yetersiz olunca içinde bir boşluk oluşuyor. Tabi ki insan eksik olanı iç kaynakları ile tamamlayamayınca dış kaynaklara yöneliyor. Dış odaklı sevgiye muhtaç kalıyor. İstediğini alamayınca da bozulan bir çocuk gibi küsüyor. Başka seçeneklere yöneliyor ama o seçeneklerde de benzer sonuçlarla karşılaşıyor. Çünkü o boşluğu ancak öz kaynaklarınla doldurduğunda tok hissetmen mümkün oluyor. İsterse o boşluk ağzına kadar dış kaynaklı sevgiyle dolu olsun, yine aç hissetmeye devam ediyorsun. Tıpkı mideni çok doldurduğunda hazmedemediğin gibi o sevgiyi de hazmetmen mümkün olmuyor.
Bırak o boşluk ağzına kadar dolu olmasın, o boşluğu kabul et ve yudum yudum kendi öz sevginle besle. Öz sevginin ışığıyla ışıl ışıl parladığın o gün muhakkak gelecek yeter ki o yudumu kendinden esirgeme ve damlaya damlaya doldur orayı bir göl gibi olsun.
Öz sevgi ve şefkatle dolu bir yaşamınız olsun dileklerimle…
Bir Cevap Yazın